Bugün değişim ve dönüşüm en hızlı dönemlerini geçiriyor diyebiliriz. Çünkü tarım, sanayi toplumları birçok yıl hemen hemen aynı şeyleri yaparak yavaş gelişime şahitlik ederken bugün yenilik kelimesi bu cümlenin sonuna gelene kadar eskiyebiliyor. Tabi ki bilgi çağının getirdiği muazzam hız hepimizi şaşırtıyor inceden inceden. Geçmiş toplumlarda demografiye devlet politikaları ve yansıması kontrol edilebilir 4. güç olan medya verirken bugün treylerin iplerini kopardığını da görmemek elde değil. Yani toplum birbirine sosyal medyada baka baka kararıyor. Böylece kendi global kültürünü meydana getiren insanlar olarak tarihteki yerimizi alıyoruz. Bugün Amerika Başkanı John F. Kennedy’in vurulduğunu düşünsenize sosyal medyada bizlerin bilmediği birçok şeyi toplum kendi aralarında haberleşmiş olacaktı. Ancak o günün medya yöneticileri istedikleri kelimeleri ve fotoğrafları seçtiler. Çünkü medya henüz sahalara inmemişti.
YANİ BUNUN REKLAMLA NE ALAKASI VAR?
Reklam toplumların duygu tutumlarını en yakından takip eden onların davranış ve tutkularını tetikleyen, itekleyen ve tutumlarını değiştiren bir meslek değil miydi? İşte reklamcının da en büyük görevi bu toplumun içinde yaşamak ve o yaşadıklarıyla beslenmek aslında. En basitinden bugün şunu fark ediyoruz ki artık yetiştirecek insan sayısı çok azalmış durumda çünkü üniversiteden mezunların birçoğu kendi başına kendini dijital medyadaki öğrenim videolarından yetiştirmek zorunda. Hatta ve hatta kendi performans ve disiplinlerini oluşturmak zorundalar. Neden mi? Reklamdan Az sonra 🙂
TUTUNANLAR VE TUTUNAMAYANLAR
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanında olduğu gibi bugünkü dünyada sizi yetiştirecek ya da yardımcı olacak tek kişi sizsiniz. Bu markalar için de geçerli, bireyler için de geçerli hatta devletler için de geçerli. Yani Türkiye’nin neyse hali toplumuna bakması yeterli diye düşünüyorum. Aynada yansıyan neyse biz oyuz. Fotoğrafımızda neyi satıyorsak ürünümüz odur. Demek ki içimizden geçen voltaj neyse yaydığımız enerji ve yaktığımız lamba da onu kendine doğru çekecektir. Anlamayı beceren tüm marka kurum ve insanlar ya kendisini dijitalin hakim olduğu bilgi toplumu halini alarak yükseltecek ya da güncellemesi olmayan telefonlar gibi piyasadan silinip gidecekler. Hep örneğini verdiğim Leading Digital kitabında bu dijital dönüşümü yaşamış şirketlerin nasıl yeniliğin kollarında yükseldiğini anlatıyor. Hem de çok yakın tarihtekilerini. Demek ki reklam veren markaların da, reklamı üreten ajansların da kendisini bugünlerde daha bir yenilemeleri ve dijitali küçümsemeden anlamaları gerekiyor. Evet fikir her şeyin üstünde ancak dijitalin ne işe yaradığını bilmeyen bir ajansın fikiri nereye uygulayacağını merak ediyorum. Çünkü insanlar artık eskiden olduğu gibi toplu taşımada sağa sola değil ellerindeki cep telefonuna bakıyorlar.
HADİ TUTUNUN YAMACIMA
Reklam iletişimini bilen, nerede nasıl hareket etmesi gerektiğini öğrenmiş, söyleyeceği sözlere dikkat eden her bir nesnenin cihanda yeri olacaktır. Yeter ki voltajınız ani olarak bir düşüp bir yükselmesin, yani sabit şehir şebekesi gibi bir iletişimden bahsediyorum. Duru, inişleri ve çıkışları olsa da hiçbir cihazı bozup patlatmayan, naif, pozitif ve akışta olan bir iletişime sahip tüm markaların, insanların, devletlerin ve STK’ların yeni dünya düzenine tutunacağı dönemdeyiz. Yani yeni medyayı (dijitali) ve onun getireceklerinden haberdar olarak kendimizi, şirketimizi veya her nereye temas ediyorsak güncellememiz gerekiyor.
Yazıma Yeni Türkü’nün bir şarkısıyla son vermek istiyorum.
“Ya dışındasındır çemberin
Ya da içinde yer alacaksın
Kendin içindeyken kafan dışındaysa
Çaresi yok kardeşim
Her akşam böyle içip, kederlenip
Mutsuz olacaksın
Meyhane masalarında kahrolacaksın
Şiirlerle, şarkılarla kendini avutacaksın
Ya dışındasındır çemberin
Ya da içinde yer alacaksın”
Söz: Murathan Mungan
Şarkı: Yeni Türkü