Kodlama dünyası bundan çok uzak değil 15 sene önce çok ciddiye alınmıyordu. Bilgisayarlar da konfigürasyon olarak çok Moore yasası hızında gelişseler de istenilen seviyede değildi. Daha web 1.0 yeni yeni doğmuş ancak insanların dikkatini çekmiyordu. O dönemler şirketlere www sayfası yaparsa ileride ne kadar çok fazla kâra geçeceklerini anlatıyorduk. Kodlamalar statikti ve sadece belli kademelerde bir şeyler yapabiliyordu.
KODLAYARAK ANLATALIM: ALGORİTMALAR
Özellikle paket yazılım olarak tabir edilen yazılımların yerine özellikle web teknolojilerinde çalışan yazılımlar almaya başladığında insanlarla daha fazla entegre olabilecek mantıkta kodlamalar başladı. Çünkü daha kestirmeden, daha insanları anlayabilen ve onlarla entegre olabilecek yazılımlar verimliliği en üst seviyeye getiriyordu. Daha kısacası yazılımcılar kendilerinin de yerine düşünüp tüm ihtimalleri ortadan kaldırabilen yazılımlar üreterek akıllı asistanlar meydana getirdiler.
Yazılım cephesinden bakacak olursak bugün artık insanlar özellikle cep telefonu ve bilgisayarların bunun yanında IOT teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte insanlara her konuda asistanlık yapmaya başladılar. Borsadan tutun, alışverişe, kıyafet kombininden, hangi filmi izleyeceğine veya ne yiyeceğine kadar artık akıllı yazılımlarla ortak çalışır hale geldik.
REKLAM VE YAZILIM YAN YANA
Reklam dünyası yazılımla paket olarak tanıştı. El yordamıyla yapılan letrasetli yılların yerini bilgisayarlı dönemler almaya başladı. Ben de 1990’lı yılların başında iletişim sektörüyle tanışmış oldum. Yeniliklerin peşinde koşma heyecanı dolu reklamcılar bu dünyayı çok sevdiler. Çünkü kendilerine yardımcı olan bu yazılımlar sayesinde günlerce film makinalarının başında manuel olarak yapılan işlemlerden kurtulmuş bir bütün olarak üretilen reklamları görmeye başlamışlardı. Tabi sadece masaüstü yayıncılıktan bahsediyorum. Bununla birlikte artık kes biç montaj filmlerden Adobe Primier veya Final Cut Pro yazılımlarıyla daha rahat film montajları yapılır olmaya başlanılmıştı. Bugün After Effect de o günlerin eseridir diyebilirim. Hoş web teknolojilerine aşina olan Macromedia Flash’lı ve onun içinde yazılım barındıran ActionScript’li yılları unutmuş değilim. Daha sonrasında dialarla vedalaşmaya başladık. Çünkü artık daha hızlanan teknoloji ile birlikte dijital fotoğrafçılık inanılmaz bir hıza ulaşmıştı.
Yine tüm bu ekosistem bir araya gelmeye başlamışken aslında farkedilmeyen yegane şeyin paket yazılımların gelişmesi olduğu göz ardı ediliyordu. Gelişim işte 2005’li yıllardan sonra ışık hızına çıkmaya başlamıştı. Çünkü web 2.0 ile birlikte reklam dünyası web teknolojilerine işler yapmaya başladılar. Web sayfası, e-mailing, CD içine basılmış kataloglar vb. Böylece yazılımcılarla da çalışmaya başlanıldı. Haliyle de paketin içinden cin gibi yazılımcılar çıktılar. Özellikle web teknolojilerindeki gelişmeler heyecan vericiydi. Çünkü PHP, önce ASP sonra ASP.NET, CSS vb. server sistemlerinin içinde bir reklamcının veya iletişimcinin istediklerini yapabilme gücünü veriyordu.
O yıllarda dijital teknolojilerin bugünlere geleceği gerçeğini görmüş olacağımızdan sanıyorum hem klasik reklamcılık yapıyor bir yandan da server sistemlerine gömdüğümüz birçok yazılımlı işi hayata geçirmeye başlıyorduk. Çünkü bir broşür kataloğun ömrünün kısıtlı olduğunu dijitalin ise sonsuza kadar arşivleneceği gerçeğini görebiliyorduk. Bir telekominikasyon şirketine yaptığımız AcrobetReader dökümanın içine webserver’dan video yüklediğimizde de çok heyecanlanmıştık. Resmen dijital katalog hazırlamıştık. Üstelik içinde videolar vardı ve yıllardan 2008’di.
BUGÜNE GELELİM
Bugün artık web 3.0’ın başındayız. Artık birçok hassas yazılım tarafından takip ediliyoruz. Bunlar veri analizcileri tarafından anlamlara dönüştürülüyor. Böylece insan davranışlarının nereye gideceği hesaplanırken, bu insanların anlayacağı iletişim modelleri de düşünülür olmaya başladı. Haliyle de dünyanın en büyük markalarından olan Netflix bile size ne izleyeceğinize karar vermeye başladı. Çünkü ona veri madeni olmayı insanoğlu tercih etti. Böylece hem çok fazla düşünmeyen aynı zamanda kendisinin alışkanlıklarını ezberleyen yazılımlar sayesinde tercihlerini devam ettiren koloniler halinde yaşamaya başladık. Yani bugün size gösterilen reklamların birçoğu sizin yüzünüzden 🙂 çünkü yüzünüzü dahi telefonlara bırakıp nerede hangi alışverişi veya Google’dan nereleri arattığınızı browser’lara bırakmış oldunuz. Yani artık yapay zekalı web 3.0’ın kapısından girerek geleceğin geldiğini de görmüş oluyoruz. Getir diyoruz getiriyorlar, götür diyoruz götürüyorlar. Cennetteyiz sanki.
ALGORİTMALARIN SARHOŞLUĞUNDAYIM
Bugün reklamcılar olarak algoritmaları sıkı takip etmemiz gerekiyor. Çünkü hizmet veya ürünün ne zaman kime, nasıl, niçin, ne müddetle, ne kadar gösterileceğine algoritmalar gösteriyor. Eskiden bir el ilanını belli kapılara bırakılıp dağıtılmasını sağlayan dağıtım şirketlerine mahkum olmuş veya çekilen reklam filmlerini kimlerin ne kadar süre izlediğini bilmeden TV kanallarının reytinglerine uygun medya planlarında sıkışmış bir dünyadaydık.
Bugün istediğimiz videoyu, post’u istediğimiz insana gösterme özgürlüğümüz var. Çünkü algoritmalar görmesini istediğimiz bu iletişim metaryellerini yapay zekalı algoritmik dünyaya emanet edip gönderiyoruz. İşin en güzel tarafı da yapay zekanın gittikçe kendini daha fazla geliştiriyor olması. Çünkü her insanın nasıl hareket ettiğini ya da reklamla ilgilenen kişilerin etrafındaki ona benzeyen arkadaşlara da reklamı göstermeyi artık yapay zeka karar veriyor. Yani arka planla algoritmalar ne derse o olur dünyasındayız. Algoritmaların hedef kitleyi öğrenip reklamı kime göstereceğine karar verdiğini de aldığımız raporlar ile görebiliyoruz. Yani reklamın işe yarayıp yaramadığını, ya da yapılan performans reklamcılığının satışa, etkileşime, erişime veya tanıtıma yarayıp yaramadığını da anlamış oluyoruz.
Başımız dönmüyor değil ancak algoritmik reklam ajansı olmayı veya reklamcılığı öğrenenler veya öğrenemeyenler diye sektörü ikiye yaran bir ortamdayız. Geleceğe bakacak olursak artık tek başına fikir bulmak yetmiyor, tek başına hedef kitleye gidecek performansı yapmak da yetmiyor. Önemli olan fikri nerede ne zaman nasıl insanlara gösterileceğini kestirme stratejisinde bitiyor.
Markaların böyle konforlu bir zamanda reklam vermelerinin ve bu nimetlerden faydalanmamları gerektiği dönemlerdeyiz. Çünkü eskiden yarısı çöpe giden ve hangi yarısı çöpe gittiğini bilmeyen reklamverenler bugün reklamın nereye gittiğinin raporlarını okumayı öğreniyorlar.
Üstelik inanılmaz bir hızda ve harcanılan 1 TL’nin bile nereye gittiğini sorgulayarak.