Küçük adımlarımın ve büyük hayallerimin olduğu dönemlerde, tatil olan cumartesi ve pazar günleri en sevdiğim şey yorganı başıma çekip her konuda hayal kurmaktı.
Bugün düşündüğümde o günlerde kurduğum hayallerin kaçını gerçekleştirdim. Ya da neresindeyim? diye sorguladığımda çok azını yaptığımı odağımın sürekli değiştiği gerçeğini görmüş oldum.
Yani bugün odağımda şu varsa, yarın başka bir şey olacak. Bu da demek oluyor ki dünya insanın oyun alanı.
Bununla ilgili güzel bir örneğim var. Aziz Nesin küçüklüğünde çok büyük bir ülkem olacak diye hayal edermiş. Okula başladığında ona ülkesinin olamayacağını öğretmişler. Sonra bari şehirim olsun demiş. İlkokul’u bitirmeye yakın bununda mümkün olamayacağını anlamış. E peki kasabam olsun derken, lisede bunun da pek mümkün olamayacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalmış. Üniversite okurken bari bir köyüm olsun diye iç geçirirken bunun da mümkün olamayacağını görünce, liseden sonra azimle çalışıp, Çatalca’da fakir çocukları yetiştirdiği çiftliği açabilmiş.
Yani insanların koyduğu kurallar ve silsileler aslında tamamen insanın hayal gücünü öldürmeye ve kısıtlamaya yönelik.
Birçok insan kendi odağını hayalini yaşadığını zannederken aslında yaşamadığının farkına birden varabiliyor. İstediği şeyin de istemediği zaman gerçekleştiğini de anlamış oluyor.
Bugün bu satırları yazdığım sırada beynimde taşıdığım odağımın merkezine yaklaştığımı hissederken, bir yandan da korkmuyor değilim. Çünkü tam varmak üzereyken aslında başka bir odağımın olacağını biliyorum.
Biz de zaten buna hayat demiyor muyuz?