Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında olmasından mı bilinmez işgören, işveren birçok insanın çok şikayet ettiği konuların başında sistemsizlik geliyor. Yani bugünlerde taksiye binsem taksici, bir gayrimenkulcüyle konuşsam gayrimenkulcü, bir manava yanaşsam “hal’den anlamıyor musunuz?” diyor. Velhasılı kelam bir reklamcıya da sorsam ah Ege ah diyip iç geçiriyor. Seth Godin‘in dediği gibi bu aralar Hepimiz Acayibiz hem de ne acayip.
KİMSE İŞİNDEN MUTLU DEĞİL
Tüm sektörlerin ortak duası olan bu işler düzelmezi dinliyorum gözlerim kapalı. En çok da kendini gerçekleştirmeye çalışan gençlerin haline üzülüyorum. Çocukluk ve gençlik travmalarıyla savrulmuş olanların sayısı bir hayli. Gittiğim birçok üniversite ve gençlik kurullarında dinliyorum bu söylediklerimi. Bir de bu arkadaşların sektörlerde işe girip çalıştığını düşündükçe hiç yirmili yaşlara dönmek istemiyorum. Yani zamanda yolculuk olsa bu yaşlara dönmek istemem.
POZİTİF OLMALIYIM, OLMALIYIZ, OLMALISIN OLMAZSA OLMAZIMIZ OLMALI
Her ne kadar kendi sektörümüzün dışındaki taksiciye, manava, bir bankacıya veya iş insanına pozitif olmalısın desem de onların halinden ancak yine onlar gibi insanlar anlar diyerek çok fazla da bir şey diyemiyorum. Asıl söylenecek bir şey varsa reklamcılık sektörüne söyleyebilirim. Çünkü 2001 yılında yazmış olduğum ve o dönemin MacWorld dergisinde yayınlanan ‘Reklamcılar bindikleri dalı kesiyor’ başlıklı yazımın üzerinden sabırla 22 yıl geçmiş. O dal duruyor mu durmuyor mu bilmiyorum ancak bugünlerdeki gibi sorunları ve belirsizliği bol bir sektördü. Bugün dijitalin rüzgarları sayesinde reklamın dijitalle pekişmiş oldu. Yine marka tarafında birçok sektör kreatif düşünen yeni nesil ajanslara doğru yönelmeye başladı. Ancak habitat çok garip işlemeye başlamadı değil.
Şöyle ki; reklamcıların bir bölümü dijitali hiç anlamadılar. Gerçekten Ege’ye yerleştiler. Birçoğu klasik usullerde kaldı. Hala da devam ediyorlar. Birçoğu dijitalleşmeye çalışıyor. Bazıları da gerçekten içselleştirip dijital reklamı benimsemiş durumdalar.
Peki bugün neden pozitif olmalıyız? Çünkü yaptıklarımızın karşılığını görebildiğimiz raporları artık kendimiz dahi alabildiğimiz bir dönemdeyiz. Yani bir araştırma şirketine gitmek zorunda değiliz. İş ortağımıza ‘Reklamın Yüzde 50’si çöp’ demiyoruz artık. Çok azı çöpe gidiyor. Tabi ki çok iyi optimize edilmiş bir reklamdan bahsediyorum. Yani sadece bir kreatif reklam filmi veya bunun sosyal medya kanallarında gösterilip reklam verilmesinden bahsetmiyorum. Çünkü bu yöntem hem işe yaramıyor, hem de klasik kalmaya başladı. Dijitalde etkili iş yapmaktan bahşediyorum. Hem sosyal hayatı etkileyen, hem de dijital mecralar sayesinde birçok insana ulaşan bir etki. Yine yaptığımız işin performansı kadar pazarlama iletişimi ile satışa dönüştüğünü de görebiliyoruz. Böylece reklamveren tarafında ne kadar iş yapabildiğinizi de göstermiş oluyorsunuz. Maliyetlerin uyguna gelmesiyle beraber birçok şirket reklamveren haline dönüştü. Pazar büyüdü artık Türkiye’den durup yurtdışında bir markaya iş yapabiliyorsunuz. Üstelik ister ofis aç ister bir ofis açmadan.
NEGATİFLİKLER DE OLMASA OLMAZIMIZ
Yine sektörde en büyük sıkıntının kreatif dijital süreçlerin nasıl olacağını bilmeyen insan kaynağı, ya da bu süreçlerin ne işe yaradığı farkındalığında olunamaması. Dijital medya okur yazarlığının gelişememesi. Eski ile yeninin bağ kuralamamısından dolayı eski kreatif tatların yeniye aktarılamaması. Bedavaya çalıştırılan Türk Konkur Sistemi (korkulu konkur) diyorum buna. Ajansların birbirini yemesi. Emek gücü tarafında ücret ve ajansına güven bunalımının olması. Mesleki birliğin oluşmaması.
SABIRLA YAZDIK
Her sektörde gülmek de var, ağlamak da. Kimi zaman karanlık da oluyor, aydınlık da. Pozitifleri çoğaltmak o sektördeki insanların bakış açısıyla meydana geliyor. Şayet bir yerde sıkıntı var deniliyorsa ben onun karşısında durmayı yeğliyorum. Çünkü her zaman bir yerde bir dert varsa çözüm de oralarda bir yerlerdedir.
Yeter ki gençler sabır 5.0 geçip sabretmesini bilelim.