“Bu apartmana pazarlamacı giremez” yazısını ilk liseli yaşlarda apartmanların giriş kapısına asıldığında farketmiştim. Hatta yahu ne menem bir şeymiş bu pazarlama işi diye içimden geçirmiştim. Daha o yıllarda pazarlama yapan insanlara engel olunduğunu anlamıştım.
Yani pazarlamacıysanız engellenirsiniz, blokoja maruz kalırsınız ve istenmeyebilirsiniz. Ancak bu engellemeleri yapanların unuttuğu bir şey var ki pazarlamanın da bir hafızası olduğu ve değişen insana yönelik çözümler geliştirdiği. Bugün kapıdan çevrilen pazarlamacılar dijitalin gelişmesiyle birlikte insanların telefonundan içeri girmeyi başardılar. Yani artık insanların yanlarından ayırmadıkları mobil teknolojilerin içinde pazarlama yaşamaya devam ediyor. Düşünsenize telefonlara bir yazılım üretiyoruz ve bu telefona pazarlamacı giremez 🙂
DÖNÜP DOLAŞIP DÖNÜŞÜYORUZ
Bugünlerde yeni nesil pazarlama teknikleri kullanan birçok marka insanlarla iletişim kurmak için ya bir ajansla, ya bir pazarlama direktörüyle ya da marka danışmanlarıyla çözüm yolları arıyor. Bu nokta dönüşen dünyadaki insanın psikolojisini en iyi görebilen markalar da insanların cebindeki likiditeyi kendilerine mıknatıs gibi çekmeye başladılar. Peki ne olmuş bugünkü psikolojiye? Neler olmadı ki? Bir kere teknolojinin gelişmesiyle birlikte modern insan kendisini star olarak görmeye başladı. Tüketici kraldırdan çıktık, tüketici kainatın efendisi haline geldi. Çünkü, insanoğlu konformist bir yapıya evrildi. Bundan da geri gitmeye hiç niyeti yok. Yani internetini kapatmayı, giyiminde trendleri takip etmemeyi, bir kafeye gitmemeyi, yemek yerken değişik lezzetleri aramamayı kimse istemiyor. Haliyle y kuşağının da ben her şeye değerim mottosuyla hareket etmesiyle birlikte karar vericileri anlamak da eski markalar için çaba, yeni nesil markalar için de kaos bir yapıyı çözmek demek. Burada şu örneği vermek isterim ki, eskiden bir kuaföre gittiğimizde 1 saat süren traş gelişen teknolojik cihazlar sayesinde artık 15-20 dakikada sürüyor. Yani teknoloji bize hız ve zaman da kazandırıyor. 1 saatte çamaşır yıkanıyorsa artık 15 dakika ön programlayabiliyoruz. Mikro dalga fırınla 5 dakikada yemeğimizi ısıtabiliyoruz. Hızlı yemek istediğimizde bir fastfoodta dakikalar içerisinde yemeğimizi alıp masada 20 dakika içerisinde karnımızı doyurabiliyoruz. Kısacası gak diyoruz su, guk diyoruz et, hoop diyoruz 1-2 saat içerisinde başka bir şehirde nefesi alabiliyoruz.
DÜNYA ETRAFIMDA DÖNÜYOR
İnsan bu kadar hızlı bir hayatın içerisinde sadık olmamayı da öğrendi. Alışkanlıkların yerine, birçok şeyi deneyimlemek var. Haliyle markaların tüketicilere bir şeyler anlatması gerekiyor ve bunu yapmak için de hedef kitleleri bir yerlerde yakalayıp ‘1 dakka’ demeye ihtiyaçları var. Bunu yaparken de hedef kitle pazarlama yapıldığını veya reklam yapıldığını hissederse bir o kadar uzaklaşabiliyor. Yani tüketiciyi karşımıza değil, yanına geçip derdimizi anlatmalıyız. Peki yanına gidip neler söyleyeceğiz? Hepsi maddeler halinde aşağıda.
- Yaptığımız hizmet/ürünün ona faydasını göstermemiz gerekiyor. Bakın göstererek anlatmaktan bahsetidiyorum. Şayet ona bunun çok iyi olduğunu ve süper bir ürün meydana getirdiğimizi değil, kendisine olan faydasının ne olduğunu sade bir şekilde algılatmak.
- Alacağı şeyi kendisine satmıyoruz. Alması gerekiyor. Çünkü alırsa ona yardımcı olacağız. Zaten ürün/hizmet de buna gitmeye başlıyor. Yani klasik bir mobilyacı olarak kalırsanız yapmış olduğunuz ürünler tüketicilere geçmemiş olacak. Halbuki hem form olarak, hem de yenilikleriyle kullandığında kendisine sunduğunuz faydayı anlattığınızda sizi daha bir içselleştireceklerdir.
- Samimi olmalıyız, şayet samimiyetiniz karşıya geçmezse tüketiciniz yine size yabancı kalacaktır. Bu samimiyet için de A’dan Z’ye işimizi bilmeliyiz. Şöyle bir Amerikalı sözü var: At çiftliği sahibi olmak istiyorsan, at pisliği temizlemeyi öğrenmelisin.
- Kauçuk model bir işletme yapısına erişmeniz gerekiyor. Bugünün en büyük sorunlarından birisi de güvendir. Yani insanlar hızlı bir şekilde güven duygusundan uzaklaşabiliyor. Dünyanın da en büyük sorunlarından olan güvensizlik duygusu tüm insanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden. İşte siz de bu ortamda negatifliklerden çok çabuk etkilenip yanlış kararlar alarak hedef kitle üzerinde etkiler bırakabilirsiniz. Haliyle her bir işletmenin pozitif bir duruşu olması gerektiğini ve kolay kolay pesetmeyen, eğilip bükülebilen güçlü bir kauçuk iradeye sahip olması gerektiğini unutmaması gerekiyor.
- Rakiplerin yaptığını taklit ederek hedef kitlenizle konuşmayın. Türkiye’de özellikle bir şey tuttuğunda diğer rakipler de aynısını yapar. Bir dönem televizyonlarda yarışma programları furyası olmasının sebebi de buydu. Acun Ilıcalı’nın Var mısın? Yok musun? yarışmasına alternatif o kadar yarışma programı çıkmıştı ki. Ya da bir Çankırılı kuruyemişçinin İstanbul’da başarılı olmasından sonra birçok Çankırılının kuruyemişçi olmasının sırrı da budur. Sonuç olarak taklit edenler değil, taklit edilenler kazanır.
- İletişim yolumuz da değişti. Bundan 15 yıl öncesine kadar monolog bir yöntemle pazarlama iletişimi yapılırken artık hedef kitleyi dinleyerek sunduğunuz hizmet veya ürüne yön verebiliyorsunuz. Yani tüketiciler artık kendisine tepeden bakan bir markayı sevmiyor. Aynı zamanda kendisinin dinlenilmesini de istiyor.
- Zamanı bükmek gerekiyor. Geçmişe baktığımızda bugün zaman çok kıymetli bir sermaye olduğu bilinci tüm insanlığa yerleşmiş durumda. Mesela eskiden insanlar savaşa ikna etmek için emirler, korkular ve sığ bir düşünce sistemiyle harekete geçebiliyordu. Bugün insan eskisine nazaran hayat iksirinin dünyada geçirdiği vaktin kıymetini bilmek olduğunu yakaladı. Yani ölümüne kankalık da yavaş yavaş bitmeye başladı. Haliyle özellikle yeni nesilin dediği gibi ‘boş yapma’ diye bir söylem de gelişmeye başladı. Yani dolu dolu insanlara anlatmalıyız. Haliyle insanlar size neden zaman ayırıp dinlesinler ki? Ya da dinlemeye başladıklarında basit bir şekilde antalmalısınız.
- Eskiden belli başlı müşteri hedef kitlemizken bugün herkes müşterimiz olabiliyor. Eskiden müşterini tanı onun yanına git varken, bugün ürününü çok iyi yap, onu iyi pazarla ve tanıtımını yap ve herkese satmaya çalış mekanizması devreye girdi. Çünkü dijitalle hiç tanımadığımız insanlara satış gerçekleştirebiliyoruz. Bunun örnekleri çok fazla. Yemeksepeti, Amazon vb. Haliyle az müşteriye değil, sizi az tanısa da hayatında bir kaç defa ürün/hizmetinizi aldığı bir döneme de merhaba demiş durumdayız.
Bu maddelere belki dönem dönem ekleme yapmam gerekecek. Çünkü her şey çok hızlı değişiyor. Ancak şu sadelikte söyleyebilirim ki, insanlar sizin neler yaşadığınızla ilgilenmiyorlar. Dinlemeye çok da fazla vakitleri de yok.
Onlara kendinizi anlatmanızın yolu daha basit ve net anlatmaktan geçiyor. Bu kadar basit.