Biz her şeyimizi ne yazık ki yurt dışından esinleniyoruz, onları takip edip daha sonra hayatımıza uyguluyoruz.
Bunun nedenini caddelere, sokaklara, insanlara baktığımızda daha iyi görebiliriz. Birkaç örnek vereceğim. Türkiye’de birçok şehir gezdim. Tüm apartmanlar birbirine benziyor. Hatta aynılar. Camiler yine aynı hep birbirine benziyor. Sokaklar yine aynı. Tabelalarımız. Çanak antenlerimiz vs. vs.
Kısacası, toplumun birçok kesimi aynı tip yaşıyor, aynı tip geçiniyor. Bunun sebebi de biz yaratıcı fikir ve yeni solukları sevmiyoruzdan başka bir şey değildir.
Bu iletişim dünyasında da aynı, birçok pazarlamacı, reklamcı, iletişimci yurtdışındaki trendleri takip ediyor haldeyiz. Neden? Çünkü biz bu konularda trend sürükleyicisi değiliz. Biz taklit ediyoruz. Hatta birçok sektör insanı, buna ben de dahil ingilizce terimleri kullanmak zorundayız.
Bugünlerde neden Türkiye’den uluslararası marka çıkmıyor? Neden bizden adam olmuyor? gibi soruları soranlar eminim bunları biliyorlar. Peki bizim farkımız nedir? Yani Hollanda’da iletişim sektöründe çalışan insan kaynağıyla, Türkiye’de çalışan insan kaynağı arasında nasıl farklılıklar var. Bazılarını aşağıda veriyorum =)
1. Hollanda’daki insan kaynağı rahat büyüyor. Yani Türkiye’deki gibi oto kontrolcü bir aileye sahip değiller. Haliyle merak ettiği her şeyi deneyimleyip hayata yorum getirebiliyor. (Bununla ilgili bir hatıram var. Trabzon Sümela Kilisesi’ni ziyaret ettiğimde yabancı bir aile dikkatimi çekti. 6 yaşlarındaki erkek çocuk parmağıyla merak ettiği şeyi annesine gösterdi. Oraya daldı daldı bakmaya başladı ve bazı sorular sordu annesine. Annesi sabırla bekledi. Çocuğa cevaplar verdi. Karşısında çocuk değil bir büyükle konuşuyormuş gibi hareket etti. Çocuk daha sonra kafasını salladı. Annesinin elini tutup oradan uzaklaştılar. Biz de olsa emin olun o anne bu kadar fazla sabır edemeyecekti. Kesin demiyorum, ancak temayül o yöndedir biliyorum)
2. Sistemlerini çok iyi kurmuşlar ve zaten o sistemde de insanlar birbirleriyle iletişim kurma kültürüyle dolular. (Bu konuda da bir hatıram var. Yabancı bir yazar (Today’s Zaman Gazetesi’nde yazıyormuş.) Bana şöyle demişti; “Siz bıyıklı Türkler tecrübe için çabalıyorsunuz bazı konularda ihtisaslaşıyorsunuz başarıya erseniz bile bunu yarınlarınıza aktarmıyorsunuz. Sizden sonra gelen çocuklarınız yeniden o tecrübeleri edinmek için aynı zorlukları yaşıyor. İşte bizim başarımızın sırlarından birisi budur.” demişti.)
3. Hayal güçlerini köreltecek herhangi bir etkiyle karşı karşıya değiller. Ben büluğ ve gençlik dönemlerimde büyüklerim tarafından hep “hayal dünyasında yaşama, hayal boş şeydir” diyerek yetiştirildim. Eminim birçok genç hala buna maruz kalıyordur. Şimdi ise okuduğum birçok felsefe, başarı hikayesinde ki insanların hayallerinin peşinden gittiğini görüyorum.
4. Toplumumuzun birçoğu hala gelenekçi, yenilikçi değil. Yani yeniliği kabul etmemiz bayağı bir zaman alıyor. Avrupa’da ise yenilik başucudur. Haliyle çok çabuk değişime gidebilir insan kaynağı. Burada cep telefonu kullanmaktan, messenger veya facebook kullanmaktan bahsetmiyorum. Türkiye bu konularda Avrupa’dan çok ileride biliyorum. Fakat birçok insan Blackberry, Nokia, iPhone telefonlarından nasıl mail atılacağını veya telefonun özelliklerinden bir haber yaşıyorlar. Ya da birçok insanın aldıkları bilgisayarı kullanma amaçlarının başında messenger, chat, sosyalleşme olarak kullandıklarına çok şahit oldum. Amerika’da Reklam İletişimi eğitimi almış Annie’ye, “Facebook kullanmıyor musun? Hotmail Messenger yok mu öyle yazışalım” dediğimde. “Bizim burada onlar çok kullanılmıyor” cevabını aldığımda çok şaşırmıştım.
5. Genelinin geçimle ilgili sıkıntılarının olmaması. Almanya’da 20 yaşındaki bir genç, arabam olsun, evim olsun veya evleneyim gailesini 1. sırada tutar mı sizce? Zaten hazırdır arabası, evi onun başka hedefleri vardır. Mesela dünyayı keşfetmek olabilir her ne anlamda olursa olsun. =) Türkiye’de bu durum biraz karışık. 20’li yaşlarda “Ben ne olacağım?” sorusu bizi sarsmaya başlamıştır bile. 30’lu yaşlara doğru ev veya statüsünü ancak oturtmaya başlayabilir diyorum.
Yani insan kaynağı sadece üniversite eğitimiyle topluma kazandırılmıyor. Sosyal şartlar, kültürel miraslar da insanların hayatlarını etkiliyor. Hatta bence ilkokulda çocuklara hayat eğitimi şimdiden verilmeye başlanılmalı bile diyorum. Nasıl para üstü alınır? Nasıl kendini ifade eder? Nasıl iletişim kurabilir? bu ve buna benzer birçok sorunun cevapları ufak yaşlardan insana verilmeli.
Emin olun Atatürk’ün de dediği “vicdanı hür, fikri hür nesiller”in mühendisliği yapılmadığı müddetçe Türkiye’de tek tip ve statiko egemen olmaya devam edecektir.
Halbuki her zaman yeninin yenisi, iyinin de iyisi vardır.
Yeter ki gidip, fikir, akıl ve icraata katsın koşsun kişi.
Sonra bir de bakmışız trend veren toplum biz olmuşuz.
Hem de ansızın!