“Size bir şey anlatmaya çalışıyorum. Fakat siz beni anlamıyorsunuz” desem. Bunu bana söyleten sebepleri düşünsem.
a-) Sizin anlayışınız kıttır.
b-) Benim anlatımım kıttır.
İşte reklam yapmakta bu yollardan yürür. Siz bir şey anlatıyorsunuz karşınızdaki ya anlıyor, ya anlamıyor. Hele günümüzde yoğun baskılar altında kalan insan dikkati birçok yumrukla sarsılmışken, markalar ürünlerini hedef kitleye doğru mesajlar göndererek akıllarda kalmaya veya ürüne doğru hamle yapmalarını sağlamaya çalışıyorlar.
Türkiye’de reklam dilinde markalar reklam iletişimini, (hoş bu kavram da değişmeye başladı pazarlama iletişimi diyelim), sağlamaya çalışırken bazı endişeler yaşıyorlar.
Nasıl mı?
Bizim ürünümüzü Türkiye’deki çok farklı kültür yapısına sahip insanlar anlar mı? Yani reklam yatırımımız hepten çöp olur mu? Pazarlamamıza yansır mı? Satışa yansır mı? Marka bilinirliliğimizi arttırır mı?
Müşteri tarafı olan markada bu sorular toplantılarda dile getirilirken bazı şeyleri de tetiklemiyor değil.
> Yaratıcılığın ölmesine,
> Ünlü kullanımını artmasına,
> Kaliteli işlerin çıkmamasına,
> Yurt dışından ithal fikirlerin Türkiye’ye adaptasyonuna.
Bir tarafta endişe var, bunun karşısında da Türk hedef kitlesi var. Bunların ortasında ne var yaratıcılık-gelişme-kalite-ithal reklam.
Ticari kaygılar çıtanın sürekli yükselmesi engelliyor. Mesela örnek olarak bugünlerde yayınlanan Molped reklamı, “En kuru ped, Molped” reklamını ele alalım, slogan o kadar çok söyleniyor ki, sanki karşılarında down sendromlu genç kızlar duruyor. Ayrıca biz bu sloganımızı normal birisine değil de ünlü birilerine söyletelim ve dikkat çekelim var. Bir de yaratıcılık namına ne var? Kısacası; Tek slogan, ünlü kullanımı ve çok tekrar.
Ben hem marka tarafını hem de tüketici tarafını anlıyorum. Ancak, yaratıcı-fikirbaz ve kaliteli reklam üretmeye çalışan reklamcıların her iki tarafı da memnun etmek için var gücüyle bir oraya bir buraya yıllardır koştuklarını da görüyorum.
Avrupa’da yaratıcı ajanslarda çalışanların en fazla mesaileri 6 saat olurken Türkiye ortalaması 10 saat civarındadır. Bunu nereden mi biliyorum? Bugüne kadar çalıştığım, çalıştırdığım ve çalışan arkadaşlarımın sayesinde. Avrupayı mı nereden biliyorum? Oradaki sistemde çalışan arkadaşlarımla olan sohbetlerimden ve araştırmalarımdan.
2006 yılında Hilton Otel’de Uluslararası Şehircilik Sempozyumu’na katılmıştım İngiltere, Manchester’dan gelen bir şehir tasarımcısı şöyle demişti: “Gelecekte, tek bir şey çok önemli olacak. O da yaratıcılık (creativity).” Her şeyde yaratıcılık. Bıçakta, silgide, ayakkabıda, reklamda, şehirde vs. vs.
Gelişim ve değişim önemli. Bunlara sahip çıkmazsak gelecekte beyin körlüğü yaşayan insanlar topluluğu olarak hayatlarımıza devam edeceğiz gibime geliyor. Düşünmeden, hissetmeden üreten beyin taneleri olarak.
‘Hadi bakalım kolay gelsin, bir acayip zor yarış’ demişti Sezen Aksu.
Umarım bu zorluklar, kolaylıklara vesile olur ve her taraf bertaraf olmaz 🙂
NOT: Üst başlıkta kurduğum cümle aşağıdaki videodan esinlenmedir. En çok tık alan videolardan kendisi.
https://www.youtube.com/watch?v=_bUV4aDsjZU