Bana garip şeyler olduğu kesin.
Türkiye gibi gelişmekte olan bir memlekette reklam veremeyen KOBİ’leri görmek garipleştiriyor insanı.
Hoş ikinci veya üçüncü göbek olup işletme ile ilgili bilgi ve donanımları reklam ve tanıtımın en fazla rahat ettiği memleketlerde ki gibi idarecilik yapan birçok insanla da karşılaşmıyor değilim. Biz gelelim olamayana.
Büyük çoğunluğu aile şirketi olan şirketler, yurtdışında okuttukları gençleri kendi usullerince test ettikten sonra bir masanın başına oturtur oturtmasına da, akabinde birkaç bariyeri de masanın üstüne bırakır.
Bariyerlerin en önde geleni aile şirketi olma zorluklarını aşıp erkil kurallara karşı yeni kurallar getirmenin zorluklarını yaşamalarıdır. Hiç anlamadığım konuların başında bu var. Yeni gelişen piyasa şartlarını eski yönetime aktarmak için çabalamak bu gençlerin en önemli bariyerlerinden.
İkinci büyük bariyer piyasa şartları. Yenilikçiliği aktaracak olan gençlere neden Türkiye piyasa şartlarına göre bükülmeye çalışılıp; “ne alırsan al 3 tekliften aşağı olmasın” dayatması yapılır anlamıyorum. Halbuki devir artık “3 teklif al ancak, kaliteli olanı seç, ucuz olanı seçme” devridir. Bu da, Türkiye’nin geleneksel piyasa şartlarını değiştirebilecek eğitim ve öğretimin ne yazık ki yine geleneksel yapıların içerisinde kendi yolunu bulamayıp zayıf düşmesine sebep oluyor.
Neyse gelelim reklamcılıkla olan irtibatına, eğitimli veya gelenekci yöneticiler KOBİ gibi küçük ve orta işletmelerde yönetimlerine devam ederken, kendilerinin içinden çıkamadıkları reklam ve tanıtım mevzusuna el atması gerektiğini danışmanları vasıtasıyla öğrendiklerinde veya kurumsallaşalım, markalaşalım dediklerinde, koşar adımlarla reklamcıların yanına geliyorlar.
Ne güzeeel!!! Harika doğru karar.
Ama komedi bundan sonra başlıyor. Bu arkadaşlar reklam ajanslarıyla çalışmaya başladıklarında en büyük toslamayı yaşıyorlar. Çünkü birim olarak satınalacakları bir ürün olmadığı için afallıyorlar. Ya satın alacaz da, neyi satın alacaz? Havayı mı? Neyse bir ajans çağıralım bir şekilde bunlardan satın alma nasıl yapılır öğreniriz veya 5 tanesini çağırıp hepsini çalıştırıp elbet bir şekilde yol buluruz. Ya da kervan yolda düzülür mantığıyla hallederiz denilir.
Ajansın bulunduğunu düşünelim. Her şey konuşulur. Ajanstan fiyat istenirken aman ha ucuz olsun demek de ihmal edilmez. Ajans fiyatı verirken kılı kırk yarar ve fiyatları verir.
SONUÇ:
1- Biz bu fiyatları çok pahalı bulduk denir. Vazgeçilir.
2- Benim başımdan da geçen, fiyat onayı ve anlaşma sonrasında yaptırılan işleri iptal ediyoruz denilebilir. (İptal sonrasında başka bir matbaada işler yaptırılmıştı.)
3- Ajans üstün danışmanlık ve ikna yöntemiyle çalışmaya başlar. (Genelde de verilen akıllar çok kaale alınmasa da bir şekilde yürümeye başlanılır)
Halbuki, doğru bir reklam veren halini almak ve ona göre eleme usulü ile seçimler yapmak her şeyi daha kolaylaştırmaz mı?
Şimdilerde ticaret odalarında “Türkiye’den neden marka çıkmıyor?” konulu o kadar seminer düzenleniyor ki.
Türkiye geleneksellikten, gelecekselliğe yönelmesini bildiğinde bunlar çözülecektir. En mutlu olacaklar da emin olunsun ki, kendisini geliştirmek için günde 75 sayfa kitap okuyan reklamcılardır.