Dijitalin iletişime girmesiyle birlikte pazarlama ve reklam iletişimi yenilenmeye başladı. Bu gelişimi burada uzun uzadıya anlatmayacağım. Çünkü her gün içindeyiz ve yaşıyoruz.
Dikkat çekmeye çalıştığım asıl konu bu yeni iletişim ve pazarlama alanlarında reklamı veya ulaşmak istenilen hedef kitleye doğru nasıl hareket etmeliyiz veya stratejimizi nasıl konumlandırmalıyız?
1- Dijital insana ulaştı siz de oradan insanlara ulaşabilirsiniz.
Dijital iletişim kanalları anlık ve saniyelik insanlara ulaşmaya başladı. Bu kanalları çok fazla dikkate almamak veya girersek insanlarla karşı karşıya kalıp imaj kaybederiz dediğinizde aldığınız risk daha büyük. Çünkü diğer rakipler insanlarla yüzleşecek gücü kendilerinde bulmuş iyi veya kötü olan iletişimi kendine özgü tutarak sizden bir adım ileri çıkmış olabilirler. Ben dijital iletişimi ana reklam söylemine yardım eden yan besleme kanalları olarak görüyorum. Bu şu demek ki, stratejisinin ana gövdesine dijitali koyan markalar beklentilerini büyük tutmamalıdırlar. Yapmış olduğumuz çalışmalarda şunu görüyoruz ki dijital insanların ellerinin altında olup yakın arkadaş gibi durduğundan onun söylediklerini çok fazla dikkate almıyorlar. Yalnız bu demek değil ki dijital etkili bir mecra değil. Algıyı en iyi yönetebileceğiniz alan şu anda dijital platformlardır.
2- Hayat sokaklarda
Özellikle geçtiğimiz sene gittiğim Amerika seyahatimdeki notlarımdan bir tanesi de hayatın sokaklarda olduğu gerçeğiydi. Türkiye’nin 10 sene sonrasını orada görmüş oldum. Global Dijital İstatistiklerine göre (2014)
- Amerika, Fransa, Almanya, Kanada, Brezilya, İtalya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde en çok tercih edilen iki sosyal ağ, Facebook ve Twitter.
- Amerika’da internet kullanıcılarının %85’inin Facebook’ta, %46’sının ise Twitter’da hesabı bulunuyor. Amerikalıların sosyal ağlar arasında en çok tercih ettikleri diğer siteler ise LinkedIn ve Google+ olmasına rağmen, insanlar bizim
tersimize çok fazla Sosyal Medya’nın esiri değiller. Gözlemim, sokaklarda çoklu ekranların olduğu. Özellikle New York’taki taksilerin her yerinde özellikle üstünde hareketli LED ekranları görmek sokaktaki insanları yakalamak açısından önemli bir ayrıntıydı. Dijital büyük ekranlardan hiç bahsetmeyeceğim aşağıdaki görsel bunu anlatacaktır. Kısacası outdoor reklamcılık daha da artan bir trendken markalar bunu kaçırmamalılar.
Bunlarla birlikte ürünü anlatmanın veya iletişimin yüz yüze çok güçlü. (hala bir kahvenin 40 yıl hatrı olduğuna inananlardanım) Bir çok marka dijitalden veya diğer iletişim araçlarından hedef kitlesini yakalamaya çalışırken, yeni nesil reklamın deneyimlemekten geçtiğini unutmamalılar. Haliyle görsel, işitsel ve şimdi ise dokunsallığın devreye girdiği dönemdeyiz diyebiliriz. Tüketici kokuyu da, tatmayı da, dokunmayı da inanılmaz önemsiyor ve seviyor.
3- Konvensiyonel reklam araçlarını unutmayın
Dediğim gibi, her ne kadar dijital çok güçlü gelse de hala halkanın en güçlü maddeleri arasında TV ve Radyo bulunuyor. Buradaki gücü şöyle görmeliyiz, şayet ürün veya hizmetinizi dijitalde tanıtmak istiyorsanız TV’den çok güzel toplulukları kendi web sayfanıza çekebilirsiniz. Yani iletişim TV’den > dijitale doğru oldukça güçlü bir etki meydana getirmektedir. Bununla birlikte reklam harcamalarında radyo her ne kadar az yer alsa da özellikle trafikten dolayı İstanbul gibi büyük şehirlerde hala hedef kitleyi yakalamakta. Bununla birlikte KOBİ cenneti olan Türkiye gibi bir ülkede imalathanelerde radyo gücünü korumakta. Gazete ve dergilerinde hala popüleritesini koruduğuna inanıyorum. Yani dijital CD’lerin yerini nasıl ki internet aldıysa, dijital dergilerin ve gazetelerin kağıdı hala silemediği de aşikar.
4- Gelelim son maddeye doğallık ve samimiyete
Bugünlerde SPAM reklam mantığında reklamlar yapılıyor. Bir google aramasında veya önemli bir toplantıdayken gelen SMS veya telemarket elemanlarından veya Sosyal Medya’da gezerken önümüze çıkan absürt sıklıkta reklam gösterimleri bizi oldukça rahatsız etmeye başladı. Bu şu demek ben senin beynini delerim. Yani sana zorla kendimi gösteririm. Frekans musluklarımı açıp beynini dağıtırım.
Halbuki bu dönem bunu sevmiyor, itici buluyor. Medya planlamasını yaparken hadi sizi daha fazla göstereceğiz dediğimizde bunu akılcılıkla yapmanın tam sırası. İşte bunun karşısında ise native reklam duruyor. Yani anlatmak istediğinizin olabildiğince insanlara doğal olarak geçmesi gerekiyor. Karşınızda sizi dinleyen bir dostunuz gibi ya da benim sunduğum hizmete ihtiyacı olan birisine nasıl nazik bir şekilde anlatırımı düşünerek planlamamızı yapmamız gerekiyor. Bunun da olabildiğince çok çeşitli yönleri var. Artık deneyimle ürün almak isteyen tüm insanlar, taciz noktasına giren iletişimleri SPAM kutusuna düşürmeye başladılar bile. Doğal olan her şeyin çok daha değerli olduğu bir döneme girdik.
İnsan olan bunu ister doğal olarak. Değil mi?
Evet strateji günümüzde her şey ancak yukarıdaki maddeleri buna yansıtmayan hiçbir iletişim algısını bulamıyor hatta aksatıyor. Medyanın da pahalı bir şey olduğunu ve tüm şeffaflığıyla herkesin her şeyi görebildiği bir ortamda tüm doğallığıyla insanların karşısına geçmenin çok daha pahalı olduğunu bildiğimizi varsaymamız gerekiyor.
Haliyle akılcı, sade, basit, bilinçli ve nazik bir şekilde iletişim aktarmak artık yeni trend diyebiliriz.