Bir zamanlar Türkiye’de kişisel gelişim denen bir deyim yoktu veya ben hiç duymamıştım.
Neyseki zamanın getirdiği iletişim araçlarının hızı ve bombardımanı sayesinde kişisel gelişim denen bir mevzu şu günlerde çok popüler.
Kişi gelişmeli mi? Gelişiyorsa niye gelişiyor? Geliştikten sonra ne oluyor? gibi sorular zihnimi meşgul etmiştir.
Gel gelelim kişisel gelişim bir dikte midir? Yani kişi “kardeşim ben olması gerektiği kadar gelişip, gerisinde kendi hayatımı yaşayacağım” diyemez mi?
Herkes yekten gelişe gelişe bir hal mi olmalıdır?
Sonu neresidir bu gelişimin değil mi?
Bu soruların ışığından bakacak olursak Türkiye, çok fazla siyasi ve dini akımların voltajına uğramış bir memleket olarak ne yazık ki dönem dönem insanını unuttu ve insanı da gelişmeyi unuttu. Türkiye siyasal ve sosyal mühendisliğini, dini bir yerlere oturtmaya çalışa dururken. Avrupa ve birçok memleket bireyini geliştirdi.
Belki de demir perde ülkelerinin, rejim değişikliğinde kendilerini toparlamaları da geliştirdiği insan kaynaklarının sayesinde oldu. Liseden çıkanları bile 2 dil bilip, sanatın bir dalıyla uğraşıyorlardı. Birçoğu şu anda Türkiye’ye vize uyguluyor.
Neyse kişisel gelişim demiştik! Bugünlerde, “Yav ben kesinlikle gelişmeliyim, diyen insanımız. Kitapçılarda kendini geliştirmeye yönelik felsefi-tarih-bilim-roman vb. kitaplar okuyacaklarına, gidip kişisel gelişim kitaplarını alıp kendilerini motive edip duruyorlar.
Açıkçası kişisel gelişim kitaplarının insanı gerdiğini düşünüyorum. O yüzden kişisel gelişimi ben kişisel gerişim olarak görüyorum. Bunu da çok açıklıkla ifade ediyorum.
Kişi zaten gelişmeli, bunu hatırlatan tonlarca kelimeyi okumaya ne gerek var ki? Japonya’da kişisel gelişimden söz edebilir miyiz? Birey zaten bilmeli öğrenmeli, çalışmalı, hayatı yaşamalı…
İnsan gelişmeyerek kendisine ihanet edebilir mi? Her bilgi in’sana bir şey katmıyor mu? İnsanın yaşadığı bu yer kürede farkındalıklara götürmüyor mu? Bazı köşelerde “ahhh işte buymuş” dedirtmiyor mu?
İnsan psikolojisi ne yazık ki dönem dönem manipülasyona maruz kalabiliyor. Hele hele gelişmekte olan memleketlerdeyse bu daha bir fazla oluyor.
Türkiye de bunun cenneti, son dönemdeki kişisel gelişim kitaplarına şöyle göz ucuyla baktığımda
Friedrich Nietzsche’nin, Konfiçyüs’un, Oruç Aruoba’nın vb. bir çok gelmiş geçmiş düşünür filozofun slogan olmuş sözleriyle dolu olduğunu görüyorum. Hatta bazılarının kitap isimleri olduğuna dahi şahit olmuş durumdayım. (Bir adet örnek aşağıda)
HAYAT…
Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hepsen olursun…
Düşün…
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter…
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini…
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz…
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım, hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine.
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin,
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım,
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan, anladım.
NIETSZCHE
Kişisel gerişim kitaplarının size yaptığı şu; uç kardeşim. Uçta nereye uç? Ya bu insan uçamıyorsa veya uçtuğunu sanıyorsa. Televizyonda bir adam vardı hatırlar mısınız? Kendinin uçtuğunu sanıyordu. Ona uçmadığını kim söyleyebilir ki? Hadi bir nebze iyi niyetle yaklaşalım, hangisinde uçma tekniklerini gösteren yaklaşım var? Kendini doldurmamış bir insan nasıl uçabilir? Ben dünyanın en akıllı adamıyım diyerek mi? Ya da yoldan çekil diyerek mi?
Türkiye’de insanların beklentileriyle duygularıyla oynamak zaten hep popülerdir. Toplumun nabzını iyi tutup bir şekilde kolaycılıkla hedef kitleye ulaşan insanlar, geçici rahatlama ve huzuru sunarken, sonrasında meydana gelecek hayal kırıklıklarının neresindeler bilmiyorum.
…ve yine şimdilerde birçok dernekte, birçok şirkette, kişisel gelişim seminerleri düzenlenerek insan kaynaklarını gazlama meditasyon toplantıları düzenleniyor. Ne yazık ki bu talep 1990’lardaki popçular gibi kişisel gelişimci insanların mısır patlağı gibi patır patır patlamasını tetiklemiştir.
Türkiye bunu da aşacak, bir gün gelecek insanlar bunlara gülerek geçecekler. Türkiye’deki her türlü olayların, akımların meşgul ettiği insanların çocukları şimdi daha bilinçli daha donanımlı geliyor çünkü.
Son olarak; geçtiğimiz günlerde RE/MAX’in konuğu olarak bir organizasyona katılan ve aşağıdaki şiirini okuyan Müjdat Gezen’i buradan yad etmek istiyorum;
İlkelerin olacak.
Seni satın alamayacaklar.
Aptalların uydurduğu Atasözlerine inanmayacaksın:
“Paranın satın alamayacağı şey yoktur”.
“Herkesin fiyatı vardır”.
gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın.
Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin, inançlarının arkasında duracaksın.
Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak.
Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın.
ve bunu yakaladığın gün,
bembeyaz yaşayacaksın.”
Müjdat Hoca’nın da dediği gibi; Önce yaşamayı bilmeli insan. Tüm dini kitapların, tüm misyonların, tüm düşünce platformlarının dediği gibi, insan bilmeli, araştırmalı, düşünmeli.
İnsan zaten düşünen bir varlık ve bunu yapmalı.
Gaza gelmeye gerek yok.
İnsana yakışan da zaten budur.