Biliyorum iletişim şu günlerde daha zor bir hale geldi! Karşımızdakine kendimizi ifade edeceğimiz o kadar fazla iletişim aracı var ki! Üstelik kilometre kavramı artık uzaklık birimi olmaktan çıktı bile.
Kendimizi anlatmaya çalışmak ve karşımızdakinden kendimizi anlamasını beklemek için kullanacağımız şeyleri hayat bize öğretiyor inceden inceden. Bunun farkına bile varmıyoruz. Önce ailede başlıyor, okulda devam ediyor, iş hayatı ve sosyal hayatla ölüme kadar yürüyüp gidiyor. Sosyal hayatın içindeki görülemeyen bu yönlendirmeler toplumların davranışlarını meydana getiriyorlar.
Şimdilerde bu frekansları bozan birçok şey hayatımıza girdi. Bir tek gençler mi büyükler de dahil artık dizilerden etkilenir olduk. Kurtlar Vadisi’ndeki gibi rajon kesip, Aşk-ı Memnu’daki aşklarımızı yaşamaya başladık. Bunlarla kalsak iyi, herkes vücut dilini okumaya başladı, herkes psikolojileri çözmeye ve hisler dünyasına dalıp karşısındakini anlamaya çalışır hale geldi. Falcılar ve psikologlar daha fazla iş yapmaya başladı mesela. Kişisel gelişimciler de cabası. Bunlara bir de internet sosyal mecralar eklendi şu günlerde. Yani frekansımız bayağı bir bozuk halde.
Bu da, insan iletişimini daha karmaşık psikolojileri barındırmaya, karma karışık iletişim dillerini beraberinde getirmeye başladı.
Alınan tüm insanı tanımlama eğitimleride, şu günlerde ringe çıkmış iki insanın birbirini tartmasına sebep olmuyor mu?
İşte burada insan belki de şunu kaçırıyor, ne kadar ünlü olursak olalım, ne kadar bilgili olursak olalım, ne kadar çizgilerin dışına çıkarsak çıkalım, hayattan aldığımız lezzet tüm insanlarda aynı. Mutluluk metreyi çalıştırsak, bir köylü çocuğu da aynı, bir zengin çocuğu da aynı mutlu olma duygusunu yaşıyor. Varlıklı olmasından dolayı daha fazla mutlu olduğu anlamına gelmiyor. Hayat ona da başka zorlukları getiriyor beraberinde. Mesela; daha fazla şeylerden ancak mutlu olmayı!.
İşte insan hissettiği kadarını yaşıyor. Bunu hayatında anlamlandırabildiği kadar mutlu olabiliyor. Karşımızdakini anlamak için çırpınmamız da bundan.
Seni seviyorum derken aslında karşımızdakine, beni sev demek istememiz de bu yüzden değil mi?
Son olarak çok sevdiğim bir sözü paylaşmak istiyorum: “Ne kadar anlatırsan anlat, karşındakinin anladığı kadarsın..” diyen Mevlana, 1000’li yıllarda bile karşıdakine anlatmanın ne kadar zor olduğunu bize anlatmıyor mu?
…ve hayat karşınızda her ne olursa olsun anlayıp, anlamlandırabildiğiniz kadar yaşanmıyor mu?
Bilmem anlatabiliyor muyum?