Dünyada bilindiği üzere; üç tip algılayan insan modeli vardır.
1- Görsel,
2- İşitsel,
3- Dokunsal,
Bu coğrafyanın insanı yüzyıllar boyunca işitseldi. Maniler, köy kahvelerindeki sohbet ve aşıkların atışması, kulaktan kulağa anlatılan fıkralar ve hikayeler. Mahalle kültürü dediğimiz geçmişin izleri, komşuluk münasebetleri.Aslında camdan cama muhabbetler bunun bir örneğini teşkil eder. Bir de işitselliğin içerisine, duygu-refleks bir toplum olduğumuzu düşünürsek geçmişteki muhabbetlerin tadı hala eskilerin damağında, yenilerin ise anlayamayacağı güzellikteydi. Sadece televizyonun olması ve tek kanaldan çoklu kanallara geçiş bile bu muhabbetleri eskitememişti.
Günümüzde ise, insanımız birden bire çoklu ekrana geçti. Cep telefonu, bilgisayar, televizyon salon, televizyon mutfak, ipad, AVM ekranlar. Başımız dönmeye başladı çünkü işitsel olan bir toplum artık görsel toplum olmaya doğru hareket etmeye başladı.
HEDEF KİTLELER ARTIK GÖRSELE HAREKET EDİYORDU
Hedef kitle dediğimiz Türkiye coğrafyasında yaşayan tüketiciler, tüm çoklu ekran kullanımıyla birlikte uzaktan görüşmeye başladılar. Münasebetler zayıflamaya, ‘yahu bir görüşemedik’ler, aslında ‘tam da aklımdan geçiyordun’lar bu dönemde başladı. Yani insanın 2 m2’lik alanında dolu dolu görüştüğü insanlarla arasına mesafeler girmeye başladı. Bir de duygusal bir toplum olan Türk toplumu en nihayetinde sonuç olarak alınmalara ve yalnızlaşmalara başladı.
KREDİ KARTIMLA DERDİME YANARIM
Hedef kitleye başka ne oldu? Eskiden borç alma denilen müessese artık çalışmamaya başladı. Şimdi kredi kartına 9-12 taksitle istediği her şeyi alabilir oldu. Geleneksel yapıdan birden bire hızlı modern hayata geçiş aşamasındaki toplumumuza kredi kartı çok tatlı geldi. Bir de yukarıda bahsettiğim yalnızlaşmayla birlikte güçlü durma yarışına da girişilmesiyle birlikte bankacılık sistemi ne yazık ki faiz karlılığını artırmaya başladı. Güçlü duran onurlu ve duygusal Türk toplumunu tüketici kredisi de toparlayamaz hale getirdi.
ÇOKLU EKRANLARDAKİ HAYATLAR
Çoklu ekran yine bir çok kişinin ideallerini ve amaçlarını da elinden almaya başladı. En fazla like almak veya en fazla check-in’de dünyada sıralamalara girmemiz hep bu yüzdendir. Hele hele telefonlarımızla, neredeyse vücudumuza yapışık halde gezer olduk.
HADİ ŞİMDİ GEL DOSTA GİDELİM GÖNÜL
Aslında yukarıda yazdıklarımın bir bölümü hepimizin bildiği şeyler. Şimdi yazımıza burada makas atarak başka bir moda geçmiş olacağız. Peki işitsel toplumdan görsel topluma geçtiğimiz bugünlerde hedef kitleler nereye doğru hareket ediyor? Biraz bunlardan bahsetmiş olacağız.
İşitsellikten > görselliğe geçen toplum şimdi de > dokunsal olmaya başladı. Peki neydi dokunsal olmak? O anda yapılması gerekeni titizlikle yapmak sevildiğini anlamak için mutlaka temas ister. Elini tutmak, koluna dokunmak, sırtını sıvazlamak vs vs. Bu tip insanlar sevdiklerine sürekli dokunmak ister, sevdikleri onlara dokunsun isterler. Bu mutlaka sevgili veya eş olmak durumunda değildir. Annesi onu okşasın isteyen bir çocuk da olabilir, babası tarafından ‘aferin koçuma’ diye sırtının sıvazlanmasını isteyen bir erkek de…
Yani;
- Artık hem cep telefonunda yazılanlara bakarken, cafede arkadaşını dinliyormuş gibi yapmanın ayıp olduğu dönemler geliyor.
- Bilgisayarımızı açıldığında sadece iş, bilgisayardan uzaklaşıldığında işin unutulmasını test ediyor hedef kitleler.
- Çok fazla like almak zamanla belki istek olarak azalmayacak, ancak derdini de birileriyle paylaşmak isteyecek.
- Kaliforniya yalnızlığından uzaklaşmayı Amerika konuşadururken, binlerce sanal arkadaştan ziyade gerçekten bu hafta iş haricinde kaç insanla görüşüldüğünün kıymeti daha artmış olacak.
Kısacası vaktini iş zamanı işiyle, eş zamanı eşiyle geçirmeye başlayacak insanoğlu. Bugünlerde hepsi birbirine girmiş bir kaos içindeyken biraz sadeleşmeyi denemeye başlamış olacağız. Çünkü, konular saatlerce yazılsa bile Whats App’ta çözülemiyor. Yine insan çoklu ekranlarda geçirdiği boş zamanlarını kendi namına daha faydalı hale nasıl getiririmi görmeye başlayacak yavaş yavaş.
En önemlisi de artık bu coğrafya ve dünya şuna gelmeye başlıyor, ihtiyacı olduğunda ihtiyacını giderecek şeyi o anda tüm dokunsallığıyla yapıp sonraki adıma geçmek. Anda kal hikayesi yazıldı şimdi hayata geçmiş olacak.
Yani, işitselden > görselliğe ve en sonda dokunsallığı tatmaya başlıyor insanoğlu. Tüm pazarlamacılar/marka danışmanları/reklamcılar ise buna daha fazla müdahil olup strateji üreterek doğrudan yenilenen hedef kitlelerine ulaşabilirler.
Şimdi hassaslık ve duygusallık dönemindeyiz. 😉