2024 yılının son yazısında hem Türkiye’de hem de dünyada öne çıkan iki kelimenin nasıl birbirini tamamladığına bakalım istedim. Türkiye’de “kalabalık yalnızlık” ve dünyada “beyin çürümesi”. Her iki ifade de modern çağın sosyal, duygusal ve zihinsel durumunu çarpıcı bir şekilde betimliyor. Aslında 2024 tüm dünyana değişimin başlangıç yılı diyebiliriz. Neden mi?
Kalabalık Yalnızlık: Toplum İçindeki Yalnızlık
“Kalabalık yalnızlık”, dijitalleşme ve modern kent yaşamının getirileriyle artan bireysel yalnızlığı tanımlayan bir kavram. Sosyal medyanın zirveye ulaştığı, insanların birbirine daha çok bağlıymış gibi göründüğü bir çağda, gerçek hayatta duygusal bağların çoğu kopmuş durumda. Türkiye’de bu kavramın öne çıkması, toplumun sosyokültürel yapısının ve insani ilişkilerdeki değişimlerin bir sonucu. Halbuki biz Türkler aile içi etkileşimi ve insani münasebeti çok seven dokunsal bir milletiz.
Kalabalık yalnızlığı, benim de sık sık gözlem yaptığım bir kafede oturup telefon ekranına dalmış insanlar, kalabalık bir metroda kulaklıklarıyla izole olan bireyler veya sosyal medyada binlerce takipçiye sahip olup da gerçek hayatta kimseye dökülemeyen insanlar örneklendiriyor. Araştırmalar, Türkiye’de her 10 kişiden 6’sının kendini “yalnız” hissettiğini, bu durumun özellikle 18-35 yaş aralığındaki bireylerde daha yaygın olduğunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki Alfa kuşağı daha da yalnız.
Beyin Çürümesi: Dijital Tüketimin Zihinsel Yıpratıcı Etkisi
“Brain rot” yani “beyin çürümesi”, sosyal medyada ve dijital platformlarda gereksiz, düşük kaliteli içeriklerin aşırı tüketilmesinden kaynaklanan zihinsel yıpranmayı tanımlar. Oxford Sözlüğünün yılın kelimesi olarak seçtiği bu ifade, dijital çağın karanlık tarafını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
İnsanlar saatlerini TikTok videoları, Instagram reels’ları veya düşünsel anlamda katkı sağlamayan diğer dijital içeriklerle harcıyor. Bu da yaratıcılığı, dikkat sürelerini ve derin düşünme becerilerini ciddi anlamda zayıflatıyor. Araştırmalara göre, ortalama bir birey günlük 7 saatini dijital içerik tüketimine ayırıyor ve bu süreç dikkat dağınıklığı ile ilişkili psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Geçtiğimiz yıllarda bir üniversitede dijitali kullanma sanatı diye bir dersin müfredatlara alınması gerektiğini söylemiştim. Çünkü dijital bir araç ve onun ehliyetini ne kadar elimize alırsak o kadar iyi.
Ortak Bir Zemin: Duygusal ve Zihinsel Boşluğun Anatomisi
Her iki kavram da modern toplumların özünde yatan yalnızlık ve yıpranma hissini yansıtıyor. Kalabalık yalnızlık, bireylerin duygusal boşluğunu temsil ederken; beyin çürümesi, bu boşluğun dijital ortamda özellikle zihinsel seviyede nasıl arttığını gösteriyor.
Bu kavramların yaygınlaşması, bireysel farkındalık geliştirmenin önemini de beraberinde getiriyor. Belki de çözüm, gerçek bağlantıları yeniden inşa etmek ve dediğim gibi dijital tüketimimizi daha bilinçli hale getirmekten geçiyor. Kalabalık yalnızlıktan çıkış yolu, daha anlamlı insani bağlar kurmak; beyin çürümesini durdurmak ise nitelikli içeriklere yönelmek olabilir.
Pazarlama ve Reklam Perspektifinden Bu Kavramlar
Kalabalık yalnızlık ve beyin çürümesi, pazarlama ve reklam dünyasında da önemli kavramlar olarak karşımıza çıkıyor. Tüketicilerin yalnızlık hissine hitap eden reklamlarda, empati odaklı mesajların öne çıktığı görülüyor. Örneğin, markalar “birlikte güçlüyüz” veya “bağlantıda kal” gibi kampanyalarla tüketicilerin duygusal boşluğunu gidermeye çalışıyor.
Beyin çürümesi ise, markaların daha kaliteli ve dikkat çekici içerikler üretme ihtiyacını ortaya koyuyor. Tüketici dikkatini yakalamak için “slow content” yani daha derinlemesine, anlamlı içeriklere yönelim artıyor. Netflix gibi platformlar, izleyici süreçlerini daha anlamlı hale getirmek için kısa diziler veya belgesel serileri gibi nitelikli içeriklerle bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyor.
Burada benim bir tezim vardı ve bunu ajansça yaptığımız birçok çalışmada görüyoruz. Hatta birkaç zaman önce yazmıştım > “dijitalde az çoktur.“
Sonuç: Dönüşüm Mücadelesi
2024‟ün bu iki kavramı, bireyler ve toplumlar için bir uyarı niteliğinde. Savaşların, dijitalizmin, pandemi sonrası psikolojinin yansıması olan bir yılı geride bırakmış oluyoruz. Kabul etmemiz gereken kalabalık yalnızlık ve beyin çürümesi, hepimizin içinde yaşayan ve dışa vurulması gereken birer gerçeklik. Ancak bu gerçeklik, daha bilinçli bir yaşam anlayışına geçişin bir başlangıç noktası olabilir. Pazarlama dünyası da bu kavramlardan yola çıkarak, bireylere daha anlamlı bağlantılar ve deneyimler sunmayı hedefleyebilir.
Umarım 2025 daha sosyalleştiğimiz ve daha dışa vurumcu toplumlar haline dönüştüğümüz bir yıl olur.
Hepimize şimdiden iyi seneler…